Cezaevleri gerek mahkum ayaklanmaları gerekse standartlarının yerinde olup olmadığı tartışmaları ile son yıllarda ülkemizin gündeminden düşmemektedir. Bu kurumların ıslah edilmesi ve iyileştirilmesi gereği görmezlikten gelme boyutunu çoktan aşmıştır.
Cezaevleri de Özelleştirilmeli
Cezaevleri gerek mahkum ayaklanmaları gerekse standartlarının yerinde olup olmadığı tartışmaları ile son yıllarda ülkemizin gündeminden düşmemektedir. Bu kurumların ıslah edilmesi ve iyileştirilmesi gereği görmezlikten gelme boyutunu çoktan aşmıştır.
- Bıçak V. (1998) „Cezaevleri de Özelleştirilmeli“ (Privitasation of Prisons), 12 Liberal Düşünce Dergisi (Journal of Liberal Thinking) 47-53.
Giriş
(Atıf İçin: Bıçak, V. (1998) „Cezaevleri de Özelleştirilmeli“, 12 Liberal Düşünce Dergisi, s. 47-53)
Yrd. Doç. Dr. Vahit Bıçak
Kamu tarafından işletilen birçok kurumun özelleştirilmesi son yıllarda sürekli tartışıldığı ve bu kurumların özelleştirilmesi yönünde önemli adımlar atıldığı halde, cezaevlerinin özelleştirilmesi fikri ülkemizde gündeme gelmemektedir. Cezaevlerinin işletmesinin kamu tarafından yapılacağı düşüncesi tartışmasız bir olgu olarak kabul ediliyor görünmektedir. Gerçekten böyle bir zorunluluğun söz konusu olup olmadığının irdelenmesi bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.
Hüküm, İnfaz ve Cezaevi
Yargılama faaliyeti sonunda bir hükme ulaşılır. Hüküm, sanığın beraatı kararı olabileceği gibi sanığın mahkumiyeti kararı da olabilir. Mahkumiyet hükmünde sanığa verilen cezanın niteliği ve miktarı yer alır. Ölüm, hürriyeti bağlayıcı ceza ve para cezası olmak üzere mahkumiyet hükmünde üç farklı ceza söz konusu olabilir. (İnfaz K.md.1). Yargılama faaliyeti mahkumiyet hükme ile son bulmaz; “infaz ilişkisi” şeklinde devam eder. “Bir mahkumiyet hükmünün içerdiği emirlerin yerine getirilmesi yöntemi” (Kunter, 1989, s.944) olarak tanımlanan infaz hükmün kesinleşmesinden sonra hayata geçirilir. (CMUK Md.395)
Hürriyeti bağlayıcı cezalar cezaevlerinde infaz edilir. Ayrıca, tutuklular da cezaevlerinde tutulmaktadır. Cezaevi, hükümlüde kanunu ihlâl etmeden yaşama arzusu doğurmak ve onun normal hayata dönüşünde ihtiyaçlarını kolaylıkla karşılayabilecek duruma gelmesini sağlamak için bazı rejim, tedbir ve teknik usûllerin kullanıldığı yerlerdir. Cezaevlerinin amacı hükümlüde ailesine, diğer fertlere ve cemiyete karşı sorumluluk hissinin doğmasını sağlamaktadır (Ceza İnfaz Kurumları ile Tevkif Evlerinin Yönetimine Dair Tüzük md. 110)
Cezaevleri, birbirinden oldukça farklı mekânlara ve standartlara sahip olabilir. Gerçekten, çocuk ceza ve ıslahevleri, açık, yarı açık ve kapalı olmak üzere dört farklı cezaevli çeşidi mevcuttur (İnfaz K.md.11, Tüzük md.19).
Çocuk cezaevi suçu işlediği zaman onbeş yaşını bitiren ancak onsekiz yaşını tamamlamayan ve cezasının çektirilmesine başlandığında onsekiz yaşını doldurmayan çocuk hükümlüler için kurulan cezaevidir (Tüzük md.8). Suçun işlendiği zaman onbir yaşını bitirmiş ancak onbeş yaşını bitirmeyen ve cezanın çektirilmesine başlandığında onsekiz yaşını doldurmayan küçüklerin cezaları ise ıslahevlerinde çektirilir. (Tüzük md.9). Çocuk ceza ıslahevlerinde hükümlülerin terbiye ve öğrenimi, iş ve sanat sahibi olmaları, manevî gelişimlerini sağlamaları ön plandadır.
Açık cezaevi, dıştan koruma ile görevli personeli bulunmayan ve firar karşı herhangi bir koruma tedbiri alınmamış olan cezaevleridir. (Tüzük md.3). İyi halli, çalışma gücüne sahip ve firar etmeyeceklerine kanaat getirilen hükümlüler bu cezaevlerine gönderilir. Gardiyan nezaretinde dışarı çıkmak, ziyaretçilerle serbestçe görüşmek mümkündür. Açık cezaevindeki hükümlülerin bir işte çalışmaları zorunludur. Emekleri karşılığı olarak gündelik ve prim alırlar. İaşe bedelleri kendilerinin kazançlarından tahsil olunduktan sonra geriye kalan tasarrufları tahliyelerinde kendilerine, vefatlarında mirasçılarına ödenir.
Yarıaçık cezaevi, dıştan koruma ile görevli personeli bulunmayan, ancak firara karşı engelleri olan cezaevleridir. (Tüzük md.4). Bu cezaevinde hükümlülerin açık cezaevinde olduğu gibi serbestçe dışarı çıkabilmeleri mümkün değildir. Hükümlüler bir iş veya sanat kolunda çalışmak zorundadırlar.
Kapalı cezaevi, içten ve dıştan koruma ile görevli personeli bulunan ve dışarıya temasa imkan vermeyen cezaevleridir. (Tüzük md.5). Türkiye’de müstakil tutukevi bulunmadığından kapalı cezaevleri aynı zamanda tutukevi olarak da kullanılmaktadır. Ancak, tutukluların hükümlülerden ayrı mekanlarda barındırılmaları gerekmektedir. Kadın tutuklu ve hükümlülerin de ayrı bölümlerde tutulmaları gerekir. Aynı şekilde, çocuk cezaevi ıslahevi bulunmayan yerlerde çocuk tutuklular ayrı kesimlerde tutulurlar (Tüzük md.107). Kapalı cezaevleri, kapasitelerine, tesislerine ve mimari yapılarına göre A tipi, B tipi, C tipi ve E tipi olarak sınıflandırılmaktadır.
Özelleştirme
Cezaevlerinde kamu işletmeciliğini vazgeçilmez kılan özel bir durum söz konusu değildir. Diğer ülkelerin tecrübelerine baktığımızda da cezaevlerinin işletmesinin kamu tarafından yapılacağı yönünde bir zorunluluğun söz konusu olmadığı açıkça görülmektedir. 1990 yılı sonu itibariyle ABD de yetişkinlere yönelik 44 cezaevi özel firmalar tarafından işletilmektedir. Bunlarda barınan mahkum sayısı 15000’dir. ABD’de 4900 cezaevi bulunduğu gerçeği dikkate alındığında özel sektörce barındırılan mahkumların toplam mahkumlara oranının % 2 olduğu görülmektedir. İngiltere’de ise halen 4 cezaevi özel sektörce işletilmektedir.
Cezaevlerinin özelleştirilmesi, farklı şekillerde olabilir. İlk olarak, cezaevlerinin yapımı ve işletmesinin özel sektöre devri söz konusu olabilir. İkinci olarak, mahkum ve tutukluların barındırılması, iaşelerinin sağlanması, eğitim, sağlık, kültürel ve sosyal ihtiyaçlarının giderilmesi gibi hizmetlerin devlet memurları tarafından değil, özek şirketler tarafından yerine getirilmesi mümkündür. Üçüncü olarak, cezaevlerindeki iş gücünün kar amaçlı özel şirketlerce kullanılabilir.
Kâr amacı güden özel firmalara cezaevlerinin veya bazı hizmetlerin devri, gayri-tabii olarak algılanabilir. Ancak, cezaevlerinin kazanç yeri olarak düzenlenmeleri on dokuzuncu yüzyıl ortalarına kadar endüstrileşmiş ülkelerde bir norm idi. Kısmen mahkum işçiliğine getirilen sınırlamaların, kısmen de özel cezaevlerindeki skandallar ve kötüye kullanmaların sonucu Devlet cezaevlerinin işletmeciliğini geri almıştır. Son zamanlarda başlayan yeniden özelleştirme hareketi, on dokuzuncu yüzyıl şartlarına basit bir dönüş değildir. Bu hareket tamamen farklı bir bağlamda gerçekleşmektedir. Yeniden özelleştirme hareketinin gündeme gelmesinin sebebi, cezaevlerinin nasıl daha etkin hale getirileceği, kamu ile özel sektör arasında bir işbölümünün mümkün olup olmadığı hususlarındaki arayışlardır.
Ayrıca, cezaevlerinde kamu işletmeciliğine son vermenin tek alternatifi, cezaevlerinin kâr amaçlı özel şirketlere tamamen devri de değildir. Bu iki uç arasında değişik alternatifler de mevcuttur. Örneğin, kâr amaçlı olmayan özel kurumlara, gönüllü kuruluşlara devir de söz konusu olabilir.
Günümüz Türkiye’sinde cezaevlerinin idaresi Adalet Bakanlığı tarafınndan yürütülmetedir. Hükümlülerin ve tutukluların barındırılması, iaşelerinin sağlanması, sağlık, kültürel ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, Cumhuriyet Başsavcılıkları ve Ceza İnfaz Kurumları aracılığı ile yerine getirilmektedir. 1721 sayılı “Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanun”, 647 sayılı “Cezaların İnfazı Hakkında Kanun” ve “Ceza ve Tevkifevleri – nin Yönetimine ve Cezaların İnfazına dair Tüzük” cezaevlerinin yönetiminin usul ve esaslarını düzenleyen yasal dayanakları oluşturmaktadır.
Yukarıda belirtildiği gibi çocuk ıslahevi, açık, yarı açık ve kapalı olmak üzere dört farklı cezaevi tipi mevcuttur. Mevcut bütün cezaevlerinin özel firmalara bir anda devri gibi bir zorunluluk söz konusu değildir. Başlangıç olarak özel firmaların da bu sektöre belli oranda katılımlarını sağlanarak, kamu sektörü ve özel sektör arasında bir kombinasyon oluşturulabilir. Halihazırda kamu tarafından işletilen bazı cezaevlerinin sadece işletme hakkının özel firmalara devri düşünülebileceği gibi mülkiyetiyle birlikte devir de söz konusu olabilir. Ayrıca, “yap -işlet”modeli ile özel firmaların yeni cezaevleri inşa etmesi de gündeme gelebilir.
Çocuk ıslah evlerinden başlamak kaydıyla Türkiye’de özelleştirme yapılmasını engelleyen özel bir durum sözkonusu değildir. Bütün cezaevlerini özelleştirmek gibi bir zorunluluk da yoktur. Özelleştirmenin boyutu ayrı bir değerlendirme konusudur. Öncelikle bu konunun Türkiye’nin gündemine girmesi ve araştırmalara konu olması gerekmektedir. Batıda her bir yasa değişikliğinin gerisinde yüzyılların emeği, ciltlerce araştırma raporu mevcuttur. Cezaevlerinin özelleştirilmesi gibi temel bir konunun çeşitli boyutlarının sistematik araştırmalara konu olması gerekmektedir.
Devletin bu uygulama sonucu cezaevleriyle ilişkisinin nasıl olacağı, özel şirketlere hangi bütçeyle, nasıl bir uygulamayla ödeme yapılacağı sorulabilir. Devletin temel işlevi denetim olacaktır. Cezaevlerinin işletilmesinin sözleşmede öngörülen standartlarla uyum içinde olup olmadığı kamu makamlarınca denetlenecektir. Adalet Bakanlığına bağlı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü sözleşmede mahkum başına öngörülen meblağı, barındırılan mahkum ve hükümlü sayısına göre belli aralıklarla ilgili firmaya ödeyecektir.
Sağlanabilecek Faydalar
Cezaevlerinin özelleştirilmesi politikası benimsenmesi durumunda, öncelikle, ortaya çıkan yatak talebinin hızlı bir şekilde karşılanmasına olanak sağlanacaktır. Modern toplumda suç olgusunun çok hızlı bir şekilde artışı söz konusudur. Örneğin, ABD’de 1973 le 1990 yılları arasında suçlu sayısında dört kat artış olmuştur. Dolayısıyla modern toplumda daha fazla cezaevine ihtiyaç vardır. Özel sektör, kamu sektörüne kıyasla daha çabuk olarak cezaevi inşa edebilmektedir. ABD’de Wackenhut isimli güvenlik firması, sözleşmeyi imzaladığı tarihten itibaren 90 gün içinde 150 yataklı bir açık cezaevini tamamlama başarısını göstermiştir.
İkinci olarak, cezaevlerini işletmek için devletin yaptığı kamu harcamaları azalacaktır. Cezaevi işletmeciliğini özel sektörü bırakmanın maliyeti düşürdüğünü ABD’deki uygulama açıkça ortaya koymuştur. Özelleştirme yoluna giden diğer ülkelerde bu yola gidilmesinin temel sebebi düşük maliyet beklentisidir.
Üçüncü olarak, etkin bir kamu denetimine olanak sağlanacaktır. Cezaevi yönetimi ile denetiminin ayrılması, denetimin daha etkin şekilde gerçekleşmesine katkı sağlayacaktır. Özelleştirmenin kamuya daha fazla denetim imkanı vereceği beklentisi sözleşmenin bazı dinamiklerine dayanır. Öyle ki, ilk önce, rekabet baskısı kamu sektörünce geliştirilen çalışma kurallarının yeniden gözden geçirilmesine, değiştirilmesine zemin hazırlar. Etkin olmayan, verimsiz uygulamaları zaman içinde ortadan kaldırır. İkinci olarak, sözleşme (özelleştirme) yazılı olarak önceden belirlenmiş performans standartları ve amaçları ortaya koymaya kamu makamlarını iter. Üçüncü olarak, kamu tarafından belirlenen standartlara uyulmadığını özel firma tarafından işletilen cezaevinde ortaya çıkarmak daha kolaydır. Dördüncü olarak, özelleştirme yöneticileri sonuç kalitesi üzerinde daha fazla yoğunlaştırır. Son olarak, siyasi iradenin ve yüksek kademe idarecilerin alt seviyede görev yapanları kontrol etmede güçlük çektiği durumlar olabilir. Özelleştirme ile performansla ilgili amaçlara ve genel politikalara daha büyük oranda uyum söz konusu olacaktır. Örneğin, 1970’de Massachusetts’deki bir çocuk rehabilitasyon merkezi uygulamalarında reform yapmak üzere bir yönetici atanmış, ancak bu yönetici mevcut personelin alışılmış uygulamalarını değiştirememiştir. Bu yönetici bir gecede eğitim kurslarını kapattı ve bazı özel firmalarla çocukların eğitimi konusunda sözleşmem yaptı. Bu surette reform amaçları daha süratli şekilde gerçekleşmiş oldu. Kamu yönetiminde personelin mevcut kültürünü değiştirmek güçlük arz etmektedir. Özel sektör yenilikleri ve çağın felsefesini yakalamaya daha yatkındır.
Dördüncü olarak, cezaevlerinin özelleştirilmesi devletin yıpratılmasını önleyecektir. Cezaevlerindeki uygulamalar, standartların yerinde olup olmadığı tartışmalarında hizmetin sunulmasındaki bazı kusurlar personelin kusuru olarak kabul edilmek yerine devleti yıpratmaya yönelik olarak kullanılabilmektedir. Özelleştirme devlete bu şekilde yöneltilecek eleştirileri ortadan kaldırabilecektir. Hizmetin sunulmasında kusuru görülen şirkete ihlâlin ağırlığına göre para cezası veya sözleşmesinin feshi gibi birtakım müeyyideler uygulama imkanı olacaktır.
Kâr etmeyi amaçlayan özel firmaların cezaevlerinde standratları düşürmesi, mahkumları haklarını zedelemesi riski olduğu ileri sürülebilir. Ancak, eğer firma standartları düşürürse sözleşmesi fesih olunacaktır. Cezaevleri halkın gözetiminden uzak yerlerdir. Mahkumlar hak ihlâllerini toplumun gündemine getirme konusunda zayıftırlar. Fakat bu durum sadece özel hapishanelerde söz konusu değildir; kamu hapishanelerinde de aynı durum söz konusudur.
Mevcut Cezaevlerinin Durumu
Türkiye’de cezaevlerinin sayısı azalmam eğilimindedir. Nitekim yayınlanan istatistiksel verilere göre 1987 yılında 640 olan toplam cezaevi sayısı 1993 yılında 626 ya, 1996 yılında ise 562 ye düşmüştür. (Adalet İstatistikleri, 1993, DIE, s.175; Gürçay, 1996, S.644). 1987 ve 1993 yılları itibariyle cezaevi çeşitleri ise tablo 1’de verilmiştir.
Tablo1
Cezaevlerinde barındırılan kişi sayısı da 19831992 yıllları arasında düzenli olarak azalma eğilimi göstermiştir.. Ancak, tutuklu/hükümlü oranı tutuklu lehine artmıştır. 1996 yılı Temmuz ayı verileri itibariyle cezaevlerinde barındırılan toplam tutuklu ve hükümlü sayısının 53.000 olduğu Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü tarafından ifade edilmiştir. (Gürçay, 1996, s.644).
Tablo2
19871993 yılları arası cezaevlerindeki hükümlü ve tutuklu sayısı % 40 azalırken cezaevlerindeki kadrolu personel sayısı ise % 100 civarında bir artış kaydetmiştir. Bu artış eğitim hizmetleri sınıfına yansımamıştır; eğitimle ilgili personel sayısı sabit kalmıştır. Hükümlü ve tutuklu sayısı 28270 olduğu dönemde personel sayısı 23639 kişiye ulaşmıştır. Nerede ise cezaevinde barınan bir kişiye bir personel düşecek duruma gelmiştir. Bu durumda etkin ve verimli bir istihdam politikasından bahsetmek elbette mümkün değildir.
Tablo3
Sağlık ve eğitim hizmetleri sınıfında istihdam edilen personelin yetersizliği hiçbir yoruma ihtiyaç duymayacak çıplaklıkta ortadadır. Cezaevlerinin amaçlarından birinin mahkumları eğiterek ıslah edip tekrar topluma kazandırmak olduğu hatırlanacak olursa kamu sektörünün bu kurumları etkin olarak işletip işletmediği sorusunu sayısal veriler oldukça açıklığa kavuşturacaktır.
Sonuç
Diğer ülkelerin tecrübelerine bakıldığında cezaevlerinin işletmesinin kamu tarafından yapılmasının bir zorunluluk olmadığı görülmektedir. On dokuzuncu yüzyılda İngiltere ve Amerika’da özel olarak işletilen cezaevleri mevcuttu. Yirminci yüzyılın ilk başlarında bu uygulamadan vazgeçilerek ceza evlerinin işletilmesi devlet tarafından üstlenildi. Ancak, 1980’li yılların ortalarına doğru cezaevlerinin işletilmesininsözleşme ile özel şirketlere verilmesi fikri Amerika ve İngiltere başta olmak üzere İngilizce konuşan ülkelerde tekrar tartışma konusu olmaya başladı. Bu tartışmalar neticesinde bugün İngiltere, Avustralya ve Amerika’da bazı cezaevlerinin işletilmesi özel şirketlere devredilmiş yani özelleştirilmiş bulunmaktadır.
Gerek ülke nüfusu gerekse cezaevinde bulunan mahkum nüfusu itibariyle Türkiye’ye çok benzer olan İngiltere’de halihazırda 4 cezaevi özel sektör tarafınndan işletilmekte, diğer cezaevlerinin özelleştirme çalışmaları ise devam etmektedir. Özelleştirme programı ile cezaevlerinde kapasite artırımı daha süratli bir şekilde sağlanabilmekte, aynı zamanda mahkum başına kamunun harcadığı birim maliyet aşağı çekilmektedir. Ayrıca, özelleştirme ile cezaevi yönetiminde devletin kontrolü, denetimi daha etkin hale gelmektedir.
Türkiye şartları gözönüne alındığında cezaevlerinin özelleştirilmesi engelleyen özel bir durum sözkonusu değildir. Mevcut cezaevlerinden dördü çocuk ıslahevi, yedisi açık, otuz biri yarı açık ve beş yüz seksen dördü kapalı cezaevidir. Hükümlü ve tutuklu sayısı 50 bin civarındadır. Bu cezaevlerinde çalışan toplam kadrolu personel sayısı 23639’dur. Bu rakama cezaevlerinin dış korumasını sağlamakla görevli olan jandarma dahil değildir. Jandarma hesaba katılmaksızın iki mahkum için bir personel istihdam edilmektedir. Bu durum etkin ve verimli bir personel rejiminden bahsedilemez. Adalet Bakanlığının mahkum başına yaptığı masrafın ne olduğu da ayrıca merak konusudur.
Cezaevlerinin özelleştirilmesinin Türkiye açısından olabilirliği Türk topplumunca geç kalınmadan tartışılmalı, bilim adamlarına ayrıntılı bilimsel araştırmalar yaptırılarak politika belirleme konumunda olanların önleri aydınlatılmalıdır. Birçok konunun alan araştırması konusu olması gerekmektedir. Cevap aranılacak temel sorular ise; özel sektörce işletilen cezaevleri daha mı işlevsel? Daha az maliyet mi söz konusu? Maliyet farkı söz konusu ise bunun nedenleri nelerdir? Özelleştirme daha ekonomik mi? Bu sorunun yanıtı olumlu ise bu durum sorunun doğasından mı geliyor, yoksa hangi koşullar altında özelleştirilmiş cezaevi daha etkin ve ucuz olmaktadır? Tüm bu soruların sistematik değerlendirmeler konu olması gerekmektedir.
Geleneksel olarak, sağlık, eğitim, ulaşım, haberleşme sektörlerinde hizmet sunan ve sunabilecek yegane organın devlet olduğu varsayıldı. Anılan sektörlerin özelleştirilmesi fikirleri ve girişimleri tepki ile karşılandı. Bu açıdan bakıldığında cezaevlerinin özelleştirilmesi fikirleri ve girişimleri tepki ile karşılandı. Bu açıdan bakıldığında cezaevlerinin özelleştirilmesi fikrinin de tepki ile karşılanması olağandır. “Bize uymaz” yaklaşımı en yaygın olarak karşılaşılabilecek, her yenilik hareketine karşı yaygın olarak görülebilen bir reflekstir. Ancak mevcut sistem etkin olmadığı gibi, aşırı merkeziyetçi, ayırımcı ve kayırımcı, üstelik verimli de değil. Şu an işlemekte olan sistem o denli kötü işlemektedir ki, özelleştirmeye karşı olanlar bile “özelleştirme” ile işlerin daha kötü olacağına inanmamaktadırlar. Özelleştirme ile toplumsal hayatın diğer alanlarında gerçekleştirilen iyileştirmelerin cezaevlerinin özelleştirilmesi ile ceza adaleti sisteminde de gerçekleşmemesi için herhangi bir sebep görünmemektedir.
KAYNAKLAR
Cemal Sahir GÜRÇAY, “Cezaevlerimiz ve Sorunları”, Yeni Türkiye, sayı:10 yıl:1996, s.644645.
Rıza MENGÜÇ, Ceza İnfaz Hukuku ve İnfaz Müesseseleri, 2. baskı, İstanbul, 1975.
Teoman METE, İnfaz Hukuku, Adalet Bakanlığı Eğitim Dairesi Başkanlığı Yayınları, Yarıaçık Cezaevi Matbaası, Ankara, 1987.
- REYNAUD (Çev.İhsan Kuntbay), Hapishanelerde İnsan Hakları, TODAİE, Ankara, 1992.
M.Yılmaz SAĞLAM, “İnfaz ve İnfaz Hukuku Kavramları Üzerine Bir İnceleme”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı:1995/4 Tıl:8.
Selim Altan SAYSEL, Ceza İnfaz Personelinin El Kitabı, Ankara, 1980.
Melda TÜRKER, “Cezaevleri Sisteminde Reform İhtiyacını Öngören Mahzurlar ve Köktenci Reform Planlamasının Özellikleri”, Yeni Türkiye, Sayı:10, Yıl:1996, s. 646659.
Mustafa Tören YÜCEL, Avrupa Cezaevi Kuralları, Adalet Bakanlığı C.T.E. Genel Müdürlüğü Yayınları, 1987, Ankara.
- Bıçak V. (1998) „Cezaevleri de Özelleştirilmeli“ (Privitasation of Prisons), 12 Liberal Düşünce Dergisi (Journal of Liberal Thinking) 47-53.
Comments
No comments yet.