Halkı Yanıltıcı Bilgi Yaymak Suçunda Hukuki Çerçeve ve Uygulama Sorunları

Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu, halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak amacıyla, ülkenin güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlıkla ilgili gerçeğe aykırı bilgilerin kamu barışını bozmaya elverişli şekilde yayılması eylemini cezalandırmaktadır. Suçun cezası 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıdır. Ancak madde; ifade özgürlüğüne müdahale potansiyeli, “gerçeğe aykırılık” ve “kamu barışını bozmaya elverişlilik” gibi muğlak kavramlar, suçun soyut tehlike suçu olarak düzenlenmesi ve cezai yaptırımın “son çare” (ultima ratio) ilkesine aykırı şekilde öne alınması nedeniyle hem iç hukukta hem de uluslararası hukukta eleştirilerin kaynağı olmaya adaydır. Bıçak Hukuk Bürosu, bu alanda ifade özgürlüğü ve ceza hukuku kesişiminde yaşanan sorunlar hakkında müvekkillerine danışmanlık ve savunma hizmeti sunmaktadır.

halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma dijital dezenformasyon ifade özgürlüğü gerçeğe aykırı bilgi ceza hukuku hukuk bürosu avukat adalet dava

Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu ve Cezası

13 Ekim 2022 tarihinde yürürlüğe giren 7418 sayılı Kanun ile Türk Ceza Kanunu’na eklenen 217/A maddesi ile “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu ceza hukukumuzda yeni bir suç tipi olarak tanımlanmıştır. Bu düzenleme, kamuoyunda “dezenformasyonla mücadele yasası” olarak anılmış ve özellikle basın özgürlüğü ve ifade hürriyeti çerçevesinde ciddi tartışmalara yol açmıştır.

Madde Hükmü

Madde hükmüne göre; halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ya da genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun failinin kimliğini gizleyerek hareket etmesi ya da bir örgütün faaliyeti çerçevesinde suçu işlemesi hâlinde ceza yarı oranında artırılacaktır.

Ayrıca, Türk Ceza Kanunu’nun 218. maddesi uyarınca bu suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranına kadar artırılmakta; ancak haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacı taşıyan düşünce açıklamalarının suç teşkil etmeyeceği açıkça belirtilmektedir.

Bu düzenlemenin amacı, özellikle sosyal medya ve dijital platformlarda yayılan bilgi kirliliğini önlemek, kamu barışını ve düzenini korumaktır. Ancak uygulamada ciddi hukuki belirsizlikler ve ifade özgürlüğüyle çakışma potansiyeli de taşımaktadır.

Suçun Manevi Unsuru

Hukuken dikkat çeken en önemli noktalardan biri, suçun manevi unsurudur. Madde metninde, suçun oluşabilmesi için “sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saiki” aranmakta, yani failin özel bir kastla hareket etmesi gerekmektedir. Bu özel kastın somut olayda nasıl ispat edileceği ise uygulamada zorlayıcı olacaktır. Ayrıca “gerçeğe aykırı bilgi”nin tanımının da net olmaması, uygulamada farklı ve keyfi yorumlara zemin hazırlayabilir.

Yargı Kararları

Anayasa Mahkemesi henüz bu hükme ilişkin bir iptal kararı vermemiş olmakla birlikte, önümüzdeki süreçte bireysel başvurular kapsamında bu suçtan ceza alan kişilerin başvuruları değerlendirmeye alınabilir. Yerel mahkemeler nezdinde ise bazı ceza davalarının açıldığı bilinmekle birlikte, henüz Yargıtay içtihadına yansımış emsal bir karar bulunmamaktadır. Ancak ilk derece mahkemelerinin bazı kararlarında, suçun oluşmadığı gerekçesiyle beraat hükümleri verildiği görülmektedir.

Uluslararası hukuk

Uluslararası hukuk açısından değerlendirildiğinde, bu tür düzenlemelerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesiyle güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile çelişme riski taşıdığı görülmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında, kamu görevlilerinin ve hükümetlerin eleştiriye daha açık olması gerektiği sıkça vurgulanmakta, ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların “demokratik toplumda gerekli” ve “ölçülü” olması aranmaktadır. AİHM, özellikle kamu yararı içeren konularda, hatalı veya eksik bilgi içeren ifadelerin dahi cezalandırılmaması gerektiği yönünde kararlar vermiştir (örneğin, Jersild v. Denmark, Handyside v. United Kingdom kararları).

Mukayeseli Hukuk

Mukayeseli hukukta ise benzer düzenlemeler oldukça tartışmalıdır. Almanya’da “yanlış haber yayma” başlığı altında cezai yaptırımlar ancak nefret söylemi ya da halkı kin ve düşmanlığa tahrik gibi daha dar kapsamlı suç tipleri çerçevesinde uygulanmaktadır. ABD’de ise ifade özgürlüğü, Anayasa’nın Birinci Ek Maddesi (First Amendment) ile çok daha güçlü şekilde korunmakta ve “false information” yayımı yalnızca gerçek bir zarara yol açtığı hâllerde (örneğin, dolandırıcılık, panik yaratma gibi) cezalandırılabilmektedir. Fransa ve İngiltere’de ise özellikle COVID-19 pandemisi sürecinde yanlış bilgi yayımıyla ilgili bazı geçici düzenlemeler yapılmış ancak bu düzenlemeler sürekli hale getirilmemiştir.

Bu çerçevede, Türkiye’de getirilen 217/A maddesi, benzer hukuki sistemlerdeki örneklerden daha geniş kapsamlı ve soyut ifadeler içermektedir. Bu durum hem uygulamada öngörülemezliğe yol açmakta hem de ifade hürriyeti açısından Anayasa’nın 26. maddesiyle ve AİHS ile uyumunu tartışmalı hale getirmektedir.

Anayasa Mahkemesi Soyut Norm Denetimi Kararı

23 Şubat 2024 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararı, Türk Ceza Kanunu’na 13 Ekim 2022 tarihinde eklenen 217/A maddesinin – yani “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunun – Anayasa’ya aykırı olmadığı yönünde hüküm vermiştir. Başvurucular tarafından, bu düzenlemenin ifade özgürlüğünü ölçüsüz bir şekilde sınırladığı, düşünce açıklamalarını cezalandırılabilir hale getirdiği ve “gerçeğe aykırılık” kavramının muğlaklığı nedeniyle öngörülemez olduğu ileri sürülmüştür.

Anayasa Mahkemesi ise kararında, bu düzenlemenin kamu barışını koruma amacı taşıdığını, yalnızca halk arasında “endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle” yapılan aleni eylemleri hedeflediğini ve bu yönüyle orantılı bir müdahale teşkil ettiğini belirtmiştir. Mahkeme, bu tür bilgilerin kamu düzenine zarar verme potansiyelini dikkate alarak, devletin koruma yükümlülüğünün bulunduğunu vurgulamıştır.

Ancak karara karşı oy kullanan üyeler, özellikle “gerçeğe aykırı bilgi” kavramının belirsizliğine ve bu bilginin neye göre, kim tarafından belirleneceği konusundaki hukuki güvencelerin eksikliğine işaret etmişlerdir. Karşı oy gerekçelerinde, ifade özgürlüğüne yönelik potansiyel caydırıcı etkinin, demokratik toplumda kabul edilebilir sınırları aşabileceği yönünde ciddi uyarılar bulunmaktadır.

Bu karar, ifade özgürlüğü ile kamu düzeni arasında denge arayışında önemli bir dönüm noktası olmakla birlikte, özellikle sosyal medya çağında “gerçeklik”in tanımı ve sınırları bakımından hukuki, toplumsal ve siyasal düzeyde tartışmaları daha da derinleştirecek niteliktedir.

Hukuk Desteği

Bıçak Hukuk Bürosu olarak, ifade özgürlüğü, basın hukuku ve ceza hukuku kesişiminde yer alan bu tür yeni düzenlemeler karşısında müvekkillerimize hem önleyici danışmanlık hem de savunma süreçlerinde kapsamlı hizmet sunmaktayız. Özellikle dijital içerik üreticileri, gazeteciler, akademisyenler ve sosyal medya kullanıcıları açısından, 217/A maddesi kapsamında karşılaşılabilecek soruşturma ve kovuşturmalarda etkili hukuki destek sağlıyoruz. Eğer siz de bu konuda risk analizi yaptırmak, bir paylaşımın ceza hukuku açısından değerlendirilmesini talep etmek veya devam eden bir soruşturmada hukuki yardım almak isterseniz, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Comments

No comments yet.

Send Comment